Yüzlerce mağara sistemi ve muhteşem yeraltı nehirleri ile mağaracılar için yeryüzü cenneti…Bizim için maceranın ta kendisi…
Artık Hanoi’den yeterli anıyı toplamıştık. Bu etkileyici şehri arkada bırakmak zor olsa da Vietnam’ın güneyine doğru olan yolculuğumuz başlıyordu. Biz tren ile seyahat etmeyi kendimize uygun gördük. Hanoi’den Dong Hoi’ye tren ile yaklaşık 10 saat sürüyor. Biz de gün kaybetmemek adına yataklı gece trenine bindik ve sabah saatlerinde Dong Hoi’ye vardık.
Ne var bu Dong Hoi’de diye soruyorsanız; aslında turistik anlamda çok bir altyapı ve çekiciliği yok. Vietnam halkı için o bölgenin deniz tatili için tercih ediliyor. Fakat Phong Nha –Ke Bang milli parkına 40 km mesafede , ayrıca biz de araya bir gün dinlenme koymak istediğimizden bu şehre 1 gün ayırdık. Hanoi’den milli parkın girişine de uğrayan otobüsler var ama biz bütün gece yolculuğun üstüne milli park gezisi yapmak istememiştik. Bu arada Milli park’ın girişinde kalınacak yerler de var.
Dong Hoi ne yazık ki Amerika – Vietnam savaşında en fazla bombalanmış şehirlerden birisi. Topyekün bombalama harekatına (Carpet Bombing) maruz kalmış şehirde gerçek anlamda taş taş üstünde kalmamış. O harekattan sadece bir kilise kalmış onunda yarısı yıkılmış. Ama o tarihten sonra şehir eyalet başkenti olacak şekilde yeniden yapılandırılmış.
Biz ise Dong Hoi’ye varıp otelimize yerleştikten sonra biraz dinlendik ve şehirde turlamaya başladık. Gittiğimiz mevsim oranın düşük sezonu olduğu için sokakta bile yürüyen insan sayısı azdı. Yaklaşık iki saatlik bir yürüyüş rotası ile şehrin önemli bütün lokasyonlarını gezmiştik. Kısaca Tam Toa Kilisesi (yarısı yıkık), Nhat Le Köprüsü, Nhat Le Sahili ve Dong Hoi Citadel lokasyonlarını gezdik. Dong Hoi biz gttiğimizde gerçek anlamda hizmet sektörü olarak çok yetersizdi o yüzden yemek ve cafe olarak tercihimiz çok sınırlıydı. Ama daha önce dediğimiz gibi, biz gittiğimizde düşük sezondu. Biz yemek olarak Cafe QB diye bir yerde yedik; batılı tarzda yemek yapan tek yer orası görünüyordu. Ayrıca kafe olarak Coco’s Cafe diye bir yerde oturduk; gerçekten çok güzel bir ambiyans içerisinde keyifli vakit geçirdik. Daha sonra taksiyle otelimize döndük.
Dong Hoi’de bu kısa gezimizde ilginç anılarımızda oldu.
- Öncelikle Nhat Le köprüsünden geçerken karşımızdan gelen motorlu bir adam yanımızda durup kaskını çıkardı. Ve elini uzatarak “Nice to meet you” deyip bizimle el sıkıştı. Ve daha sonra kaskını giyerek motoru ile uzaklaştı. Biz ise bir süre adamın arkasından şaşkınlığımızı gizleyemeyeceğimiz şekilde bakakaldık ve daha sonra kendi aramızda gülerek yürümeye devam ettik.
- Yolda yürüken bir evin önünden geçiyorduk. Bir küçük kız ve dedesi olduğunu tahmin ettiğimiz birisi evin önünde öylesine takılıyorlardı. Biz yanlarından geçerken kız çok ürkek ve narin bir sesle “Hello” dedi ama o kadar kısık bir sesle dedi ki duymakta zorlandık. Daha sonra Arzu’nun dönüp “Hi” demesiyle ortalık bir şenlik havasına döndü. Kız sevinç çığlıkları ile ortalığı inletti. Tabii biz de gülümsememize engel olamamıştık.
Ertesi gün ise Phong Nha –Ke Bang milli parkına günü birlik seyahatimiz başladı. Bu milli park mağara oluşumları ile meşhur. Kireçtaşı bir yeryüzü plakasının altında sayısız mağara oluşumu var. Bunlardan en ünlüsü 2000lerin başında keşfedilen dünyanın en büyüğü olan Son Doong Mağarısıdır. (burada büyüklük ölçümü uzunluk olarak değil, hacim olarak hesaplanmış) Büyüklüğünü şöyle söyleyelim; New York şehri içine sığıyor! Mağaranın içerisinde ayrı bir habitat var; bazı yerlerinde parça parça orman ve göl oluşumları var. Üzücü olanı ise buraya günübirlik bir tur ile gidilemiyor. Buraya genelde 5-6 gün süren keşif gezileri ile gidilebiliyor. Bu keşif gezisinin türüne göre amatör mağaracılık lisansı da beklenebiliyor.
Şunu da söylemeden geçmeyelim; mağaraların bir çoğu 2010 gibi çok yakın tarihte ziyarete açılmış o yüzden milli park daha gelişim sürecinde. Peki bizim gibi yayla turistleri ne yapıyor? Başka mağaralara gidiyor. Biz de Paradise Cave & Dark Cave turunu tercih ettik.
İlk durağımız Paradise Cave, adını onu keşfedenlerin içerisindeki şekil ve renkleri nedeniyle cennete benzetmesinden alıyor. 2005 yılında keşfedilen bu mağara ancak 2010 yılında halka açılabilmiş. Tam tamına 31 km uzunluğunda ancak turist olarak 1 km sini gezebiliyorsunuz. Özel turla birlikte 3,5 km derinliğe kadar devam etmek mümkün ancak bu durumda ışıklandırma olmadığı için hem fener ve kasklarla devam etmek hem de ekstra zaman yaratmak gerekliydi. Bizde de böyle bir zaman olmadığı için 1 km lik parkurla yetindik.

Çok iyi ışıklandırılmış ve yürüyüş parkuru rahat ve çok güzeldi. Bu mağara yalnızca uzunluğu ile değil, genişliği ile de dikkatimizi çekti. Öyle ki en büyük kısmı 100 m yükseklik, 150 m genişlikte imiş. Ölçmesek de gözlerimizde bunu doğruladık. İçerisi sarkıt, dikit, kireçtaşı hepsi bir araya harmanlayarak doğanın sunmuş olduğu gerçek anlamda bir kireçtaşı müzesiydi. Bu müzeyi sizlere de sergileyebilmek için bir Galeri oluşturduk. Keyfini çıkarın.

Burada gezimizi tamamladıktan sonra diğerine geçmek için yola çıktık. Biz bu mağarayı seçerken internette adı üstünde karanlık olması ve sonunda bir çamur havuzu olması sebebiyle seçtik. Fakat açıkçası beklentilerimizin çok ötesinde çıktı.
Bir nehir kenarına geliyorsunuz; mağara falan yok ortada ama çok güzel bir restoran ve bir zipline kulesi var. Orada öğlen yemeğinizi yerken tepenizden insanlar zipline ile nehrin karşısına geçiyor. Çığlıklar ve alkışlar eşliğinde garip bir deneyim. Üstünede restoranda herşeyin ortaya karışık geldiği, Cem Yılmaz’ın dediği gibi ‘Little Little Into the Middle’ koca bir tepsiden turdaki bütün insanlar ile birlikte yemek yemek de cabasıydı.
Daha sonra o kuleye çıkıp o zipline ile nehrin karşısına geçtik. Daha önce binmemiştik ama süper bir histi. Karanlık mağara turumuz zipline’ın bittiği yerde başlıyordu. Kafamızda kasklar ve aydınlatma ışıklarımızla yürüyüşümüze başladık; ama çıplak ayak. Mağara gittikçe daralıp artık geçmesi Mustafa Sandal kliplerindeki duvar sahnelerine dönmeye başlamıştı ki artık mağaranın sonundaki çamur havuzuna geldik. Aslında yoğun kıvamdaki bir jöleden farkı yoktu. Çok da derin olmadığından ayağımız dibe değiyordu fakat sert bir zeminden ziyade bir mukus tabakasına basıyor gibiydik. Daha sonra dönüşe geçtik. Mağaradan çıktığımız gibi nehrin suyuna atladık. En azından kabasını attık çamurun. Sonra zipline ile gittiğimiz yolu kano ile geri dönüp bu müthiş turu tamamladık.
Biz mağara turu için Phong Nha Discovery firmasıyla anlaştık. Gayet de memnun kaldık diyebiliriz.
“Dong Hoi ve Phong Nha-Ke Bang” için bir yorum